قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَا صَلَاةَ لِمَنْ لَا يَتَخَشَّعُ فِي صَلَاتِهِ. (كنز)
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Namazında huşûlu olmayan kimsenin namazı (kâmil) olmamıştır.” (Kenzü’l-Ummâl)
Huşû: Kulun, her hâl ve hareketine Allâhü Teâlâ Hazretlerinin vâkıf ve muttali olduğunu bilmesi ve kendisini, Hazret-i Allâh’a karşı daima kusurlu görmesidir. Huşû, büyük bir nimet olup hakîkî imanın meyvesi ve neticesidir.
Huşûun fazileti, yalnız namaza mahsus değildir. Bu sebeple, huşû nimeti ile rızıklanmış olan büyük âlimler, her hâlükârda ve her yerde huşû ve tevazuya ihtimam gösterirlerdi.
Farzlar, Cehennem’den kurtuluşa, nafileler ise Allâhü Teâlâ’ya yakınlığa vesile olacağından hem farz hem de nafile namazlarda, kalp huzuru bulunmaz ve namaz kılan kimse tevazu üzere olmaz ise kılınan namazdan ümit olunan fayda elde edilemez. Namazda iken kalp, lisanı tasdik etmelidir ki vaad olunan sevap ve hasenâta ulaşılabilsin.
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.): “Her kim kalbine, dünyaya dair bir düşünce getirmeyerek iki rekât namaz edasına muvaffak olabilirse, o kimsenin geçmiş günahları tamamen af ve mağfiret olunur.” buyurmuşlardır.
Rivayet olunduğu üzere İsrâiloğullarından bir topluluk, peygamberlerine uyarak namaz kılarken imamlarının ne okuduğuna kulak asmazlardı. Bunun üzerine Allâhü Teâlâ, Peygamberine şöyle buyurdu: “Kavmine söyle, bedenleri ile lisanlarını huzurumda hazır ettikleri hâlde kalpleri benden uzaktadır ve yüz çevirmektedirler. Bana böyle ibadet olunmaz. Onların bu şekilde olan ibadetleri faydasızdır.”
Bu rivayette, namazından gafil olanların namazları sahih olsa da fazilet ve sevabının az olduğuna işaret vardır. Yine Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.), “Herhangi bir kişi namazını kılıp ayrılır, fakat ona (erkânını, şartlarını, huşûunu terk ettiği nispette) namazının, sadece onda biri, dokuzda biri, sekizde biri, yedide biri, altıda biri, beşte biri, dörtte biri, üçte biri veya yarısı kadar sevap yazılır.” buyurdular.
29 Ocak 2024 Fazilet Takvimi